
İlayda, 24 yaşındaydı. Üsküdar escort yorgun sokaklarında bir hayalet gibi dolaşıyordu. Kimi zaman Mihrimah Sultan Camii’nin avlusunda, kimi zaman Salacak sahilinin taş duvarında oturur, kendinden başka kimseye görünmeyen biri gibi yaşardı. Geceleri, gözlerinden değil, yüreğinden sessizce akan gözyaşlarıyla uyurdu. Çünkü onun yaşamı, kimsenin kolayca anlayamayacağı türdendi.
Hayat kadınıydı. Ama kimse onun nasıl o noktaya geldiğini sormazdı. Herkes sonucu görür, sebebiyle ilgilenmezdi. Oysa İlayda, İstanbul’a daha 17 yaşında umutla gelmişti. Kocaeli’nin küçük bir ilçesinde, sürekli şiddet gören bir annenin ve suskun bir kız çocuğunun kızı olarak büyümüştü. Liseye bile gidemeden evden kaçmak zorunda kalmıştı. İlk durak Haydarpaşa Garı olmuştu. Sonrasıysa… kelimelerle anlatılamayacak kadar karanlıktı.
İlk yıl, tanımadığı insanlar ona yardım eder gibi yapmış ama her defasında biraz daha sömürmüşlerdi. Sonra bu hayattan çıkamadı. Üsküdar’a sığındı çünkü burası hem sessizdi hem kalabalık. İnsanların arasına karışmak kolay, yok olmak daha kolaydı.
Ama bir gece her şey değişti.
İlayda, Salacak sahilinde bir bankta otururken yanına 6-7 yaşlarında bir çocuk geldi. “Abla, üşümüş gibisin, annem sana çay ver dedi,” dedi çocuk. Ardından, biraz ötede duran bir kadın elinde termosla yaklaştı. Gülümsedi. “Sadece çay değil, dinlemek de isterim seni,” dedi. İlayda ilk kez birinin ona ‘insan’ gibi yaklaştığını hissetti.
Büyük Kalçalı
Kadın, Üsküdar escort bir kadın destek merkezinde gönüllü psikologdu. O gece İlayda konuşmadı ama ertesi gün o merkezin kapısından içeri girdi. Önce gözlerini kaçırdı, sonra içini döktü. Günlerce sustuğu şeyleri ilk kez söyledi. Onu kimse suçlamadı. Aksine, dinlediler. Anladılar. Ve yardım ettiler.
İki ay içinde bir geçici konukevine yerleştirildi. Terapi almaya başladı. Belediyenin aşçılık kursuna katıldı. Meğer yemek yapmayı seviyormuş, bunu bile unutmuştu. Aylar sonra Üsküdar‘da küçük bir lokantada işe girdi. Her gün Kız Kulesi’ne bakarak yürüyordu işe giderken. Eskiden hapis gibi gelen bu kule, şimdi ona özgürlüğü hatırlatıyordu.
İlayda hâlâ yaralıydı ama artık yalnız değildi.
Çünkü bazı kadınlar yalnızca vücutlarını değil, seslerini de kaybederdi bu hayatta. Ama sesin yeniden duyulabilir hale gelmesi için bazen bir fincan çay ve bir çift iyi kalpli göz yeterdi.
Bir yanıt yazın